top of page

Babam Anlatmazdı...

Sene 1995 ya da 1996 olmalı. Babamın yanındayım, Taksim’de, işyerinde, odasında, cam boşluğuna oturmuş dışarıyı izliyorum. Babam masasında çalışıyor, benim ise kulağımda walkman, The Doors… Elimde kitap, The Doors şarkı sözleri…


Bence güzel şiirler diye geçiriyorum aklımdan. O zamanlar, yazar olarak Charles Bukowski’ye sarmışım. Çantamda kitabı var, Pulp…


Birazdan mesaisi bitecek babamın, Beyoğlu’na gideceğiz, 1-2 bira içip sohbet edeceğiz. Anlatacağım babama, Jim Morison şudur, budur. Şöyle şeyler yapmış… Bak şarkı sözleri şöyle, aslında sıkı şiirler… Sonra Bukowski okuyorum diyeceğim. Bilmiyorsa bastıracağım oradan, adam argo ama argo edebiyatı diye bir şey da var… Okumanı öneririm…


Babamla ne zaman bir araya gelsem, hep ona bir şeyler anlatırdım, çok anlatırdım, susmazdım… Beni bilen bilir. Severim anlatmayı. Filmleri, müzikleri, yerleri, mekanları, kişileri… Tüm bu saydıklarımın hikayelerini…


Belki çok sıkılırdı babam, belki çoğunu dinlemezdi… Ama babam hiç ama hiç araya girmeden dinlerdi… Sırası gelince konuşurdu, susmazsam, sırası hiç gelmezse, hiç bölmezdi, konuşmazdı; ama, o anlatmazdı, belki doğrusu buydu… Bilemiyorum…

コメント


bottom of page