top of page

Olmak

Deniz kenarında ama ormanın kenarında, yeşille mavinin buluştuğu yerde, sonsuz gökyüzünün altında oturmayı hayal ediyorum. Hayatımın hiçbir döneminde göremediğim yıldızlara bakıyorum. Burnumda denizin kokusu, kulağımda kuşların huzur cıvıldamaları, ayaklarımın altında toprağın enerjisi, ciğerlerin garipsediği temiz hava. Mükemmel… Olmamız gereken yer burası değil mi?


Biz aslında doğanın ta kendisiyiz. “Topraktan geldik toprağa gideceğiz” diyen dinde, “her şeyin başı su” diyen felsefede,” temiz nefes almadan yaşayamazsın” diyen tıpta bunu söylemiyor mu?


Sanki insanoğluna tüm güzellikleri bozmak için görev verilmiş gibi. Ağaçları kökünden ayırıyoruz, üstüne beton dökmek, ev yapmak, kendi köklerimizi oluşturmak için. Köklenmek için, yaşam köklerini yok eden insanoğluyuz.


Canımız yanıyor, yanmaya devam ediyor, edecek, doğanın köklerini bozduğumuz ve bozmaya devam ettiğimiz için. Bana bir şey olmadı daha diyerek, köklerimize ihanet ediyoruz umarsızca.

***

Yanımızdan hiç ayırmadığımız, ayırmaya cesaret bile edemediğimiz bir ekrana bakarak yaşıyoruz. Alaeddin’in sihirli lambası gibi, bir isteğimiz ya da beklentimiz olduğunda hemen telefon ekranına dönüyoruz. Ve aslında çoğu zaman, ekrana bakarken ne için baktığımızı bile unutuyoruz, hayatımızdaki en değerli olanı, zamanı umarsızca harcıyoruz. Aslında biliyoruz neyin doğru olduğunu ama ona bile odaklanamıyoruz. Odaklanamama çağında yaşıyoruz. Cep telefonumun hayatımızı ele geçirmiş olmasını umursamıyoruz. O ekrana bakarken kaçırdıklarımızın, yaşadığımız sahte hayatın farkında değiliz. Çalışırken, okurken, izlerken bizi ne bölüyor, odaklanmamızı ne engelliyor?

Düşünmeyi ve hayal kurmayı bile unuttuk.

Comentarios


bottom of page