Ölüm izi
- Taylan Dündar
- 24 Oca 2023
- 2 dakikada okunur
Ölümü aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Neye inanıp inanmadığınızla alakalı değil bu yazdığım. Ölüm her an gelebilir ve dert ettiğiniz durumların aslında dert etmemeniz gerektiğini anlamanız için çok da vaktiniz kalmaz ya da vakit diye bir durum olmaz.
Öyle ahkam kesmek gibi bir durumum yok bunları yazarken. Ama yaşadığım bir kas ağrısı bana bu düşünceleri hatırlattı. 2 gün önce ofiste bir göğüs ağrım başladı. Daha çok kas ağrısı gibiydi, öyle de çıktı zaten. Ama o gün nefes borumu da zorlayacak şekilde acı vermeye başladığı ve ağrı bölgesi yayıldığı için, ertesi gün hem kardiyoloji hem de göğüs hastalıklarından randevu alarak muayeneye gittim. Yukarıda da yazdığım gibi, çok şükür tüm testlerim iyi çıktı. Fakat o gece, doktorlara görülmeden önce uzun uzun düşündüm. Sanırım babamı akciğer kanserinden kaybetmenin farkında olmadan üzerimde yarattığı etkiydi bu. Düşündüm ki, yarın bana 4. Evre kanser olduğumu söylese doktor ne yaparım diye. Elbette herkes gibi bende ölmek istemiyorum. Ama düşündüm ki, insanın huzurlu ölmesi diye bir durumda olabilir. Şuan ölsem, çok da içime sinerek ölmem. Cümle biraz komik oldu ama sanırım ne demek istediğimi anlayabiliyorsunuz.
Hayat kavga etmek için çok kısa. Maalesef karşımıza çıkan durumlarla ve kişilerle çoğu zaman bir mücadele, tartışma ve kavga içerisinde girmek zorunda kalıyoruz. Bu aslında çoğu zaman en yakınınızdakiler de olabiliyor. Anneniz, babanız, evladınız, eşiniz, sevgiliniz, dostunuz, arkadaşlarınız… Adı ne olursa olsun, günümüzün hayat tarzı, çoğu zaman gergin olmamızı bize empoze etmiş durumda. Siyasi düşüncelerinizin karşısında olanlar, tuttuğunuz takıma karşı olan tüm rakipler, insan, hayvan ve doğa haklarına tecavüz eden-zarar veren her yaratık, tipini beğenmediğiniz tanınan kişiler, görüşünü ve söylemini beğenmediğiniz kişiler, sizden hoşlanmayanlar… Liste uzar gider. Sanki hayatımızın her anını ya da düşüncesini sosyal medya üzerinden paylaşmamız gerekiyormuş gibi bir hisle yaşamak var bir de. Takipçi ve beğeni sayılarıyla ölçülen hayatlar… Ayna karşısında çekilen fotoğraflar. Sahte hayatlar…
Bu gerginliği ve mücadeleyi gidermek içinde insan çoğu zaman sağlığını bozucu çözümlere gidebiliyor. Sigara, alkol, uyuşturucu, ilaçlar, antidepresanlar… Çoğu zaman bir depresyon hali, yoğun stres, bunalım, halsizlik, baş ağrıları…
Güç nedir? Güç aslında tüm bunlarla baş edebilmektir. Mantıklı düşünmek ve kararlarını ona göre almaktır. Çoğumuzun başaramadığı bir durum. Sıkıntılarımızın ana nedeni mantığı çöpe atıp verdiğimiz kararlar değil mi? Kaçış yolunu yukarıda yazdığım yollarda aramak, huzuru aslında gerçekten çöpe atmak değil mi? İnsan hayır demeyi bilmeli, söyleyebilmeli, önce kendini düşünmeli, bencillik değil bahsettiğim. Sen iyi değilsen, kimseye iyiliğin ulaşmaz.
Konuşmalı, konuşulabilmeli… Unutulmamalıdır ki insanlar sadece söylediği değil, sustuklarından da sorumludurlar.
Bu yazının başlangıcına dönecek olursak. Bir gün öleceğiz, belki çok yakın, belki daha uzun bir hayat bizi bekliyor. Aslolan, kimseyi kırmamış olarak, arkandan kötü söz söyletmeyecek bir hayat yaşamayı başarabilmek ve eğer mümkünse bu hayata iz bırakmak. Yarın ölsem, benim içime sinmeyen durum bu işte.
Nen için yaşadığını ve çalıştığını bilmeden yaşanan bir hayat, iz bırakman gereken her bir günü alıp götürüyor…
תגובות